Bu sezon televizyonda öne çıkan yapımlardan biri de Ezel adlı dizi. Yönetmenliğini Uluç Bayraktar’ın yaptığı dizi, kimilerine göre mafya dizisi kimilerine göre Monte Kristo Kontu’nun taklidi. Öyle ya da böyle; ancak film senaryosuyla izleyiciyi kendine bağlıyor.
Senaryosunu, Kerem Deren ve Pınar Bulut’un yazdığı dizi, bir adamın, iki arkadaşı ve sevdiği kadın tarafından uğradığı haksızlığın intikamını alışını anlatıyor. Son yıllarda dizilerde yaygın olan mafya filmlerinden de farklı bir duruşu var. Basit bir mafya dizisi değil. Bilinmeyen, bazılarımıza göre anlamı olmayan “dava”lar üzerinden intikam almayı değil hepimizde olabileceği gibi bamtelimize dokunan, haksızlığa uğramışlık hissinden yola çıkıyor.
Özellikle senaryosu için izlediğim bir dizi. Bazen, bölümün birinde gösterilen en küçük ayrıntı, ilerleyen bölümlerde karşılığını buluyor. İnce ince işleniyor detaylar. Son birkaç bölümdür Ömer (yani Ezel), Ali, Cengiz ve Eyşan’ın hayatına yeniden giriyor. Geçmişte kalan sır yavaş yavaş su yüzüne çıkarken ekran karşısında hikayenin nasıl toparlanacağını merak ediyorum. Sanki dizi birkaç bölüm sonra açıklanan sırlarla ve Ezel’in aslında Ömer olduğu gerçeğiyle yüzleşen Ali, Cengiz ve Eyşan’ın değişen hayatlarıyla son bulacakmış gibi geliyor. Son iki bölümdür bu yanılgıya düşüyorum; ancak senaristler beni şaşırtmaya devam ediyor. Meydana çıkan ipuçlarına rağmen olaylar, heyecanın dozunu düşürmekten çok, diziyi daha da heyecanla izlememe sebep oluyor. Karakterlerin isimlerinin de karakter özelliklerine göre seçilmiş olması gibi ayrıntılar, olayları kısaca özetleyen hikayeler, akış içinde bize ipuçları vererek zihnimizi uyanık tutmayı sağlıyor. Oscar Wilde’nin “Her İnsan Öldürür Sevdiğini” adlı şiirinin de adını anmadan geçemeyeceğim. Tuncel Kurtiz (Ramiz Dayı)’in sesinden bu şiiri dinlemek ve ara ara söylediği vurgulu sözler… Bu dizi bolluğunda, 90 dk.’yı doldurmak için boş bakışlarla zamanımızı harcayan yapımların yanında, bize böyle bir hikayeyi, bu derece ince işleyerek sunan senaristlere teşekkürü borç bilirim.
Oyunculara gelince Barış Falay (Ali) ve Yiğit Özşener (Cengiz)’i başarılı buluyorum; ancak bir an önce Tuncel Kurtiz (Ramiz Dayı)’den bahsetmek istiyorum. Neyse ki bu dizi yapıldı da insanlar Tuncel Kurtiz gibi önemli bir oyuncumuzu tanımaya başladı. Çevremde genellikle şu sohbetlere tanık oluyorum: “Bu adam süper oyuncu ya, rolünü çok güzel yapıyor, başka filmde oynamış mı? Hikayeleri de çok güzel anlatıyor değil mi?”
Sağda solda tek tek açıklama yapmayı üstüme vazife görmediğimden buradan anlatmayı tercih ediyorum. Tuncel Kurtiz, tiyatroda da oynamış 1964’ten beri sayısı epeyce fazla sinema filminde yer almış. Yılmaz Güney filmlerinin de vazgeçilmez oyuncusudur. Aynı zamanda sinemamızda birkaç filmin senaryosunu yazmış, bunlardan birisini de kendisi yönetmiş. Son birkaç yıldır da dizilerde izlemekteyiz kendisini. Ezel’deki rolüyse onun için biçilmiş kaftan. Tuncel Kurtiz olmasaydı da Ezel çok izlenirdi; ama Tuncel Kurtiz olmadan da Ezel, Ezel olamazdı. Ses tonu, vurguları, okuduğu şiirler ve anlattığı hikayeleri, başka birinin sesinden dinlesek acaba dakikalarca ekrana kilitlenebilir miydik?
Dizi hastası falan değilim, her akşam için bir dizim falan da yok; ancak Ezel, bu dizi bolluğunda takdiri hak eden yapımlardan biri. Senaristler ve Tuncel Kurtiz için izlenmeli. Umarım reyting çıkarları dizinin senaristlerini kötü etkilemez de dizi sonuna kadar aynı tatta ilerler.
Hatice Özgiden